Ulusal Varlık Fonu Nedir? Ne Değildir?
(Bu yazı Ekonomik Gündem Gazetesi’nin 20-26 Ağustos 2016 tarih ve 12 sayılı nüshasında yayınlanmıştır)
Genel kabul görmüş tanıma göre ulusal varlık fonları cari işlem fazlası veren ülkelerin yabancı para rezervlerinde meydana gelen artışın toplandığı, izlendiği ve değerlendirildiği bir fon hesabıdır. Devlet kontrolündedir. Günümüzde bu fonlar devletlerin stratejik bir politika aracı haline gelmiştir. Ulusal varlık fonları yönetiminde olan paranın bugün 10 trilyon Amerikan Dolarından fazla olduğu tahmin edilmektedir. Bu konuda muhtelif istatistikleri toplayan ve yayınlayan kurumlar vardır. Ancak bu fonların gerçek büyüklüğü hakkında net bir şey söylemek imkânsızdır. Zira bu fonlar stratejik öneme sahiptir, uzun vadeli yatırım yaparlar, stratejik varlıkları edinmeyi hedeflerler, büyük fonları nedeniyle bazı piyasalara (ülkelere) girmekte zorlanırlar (özellikle gelişmiş ülke piyasalarına), girebildikleri piyasalarda stratejik öneme sahip ne varsa edinmeye çalışırlar.
Konuyu bir örnekle biraz daha açalım. Elinizde çok büyük miktarda para olduğunu düşünün, diyelim 100 milyar Amerikan doları olsun! Ne yaparsınız bu parayla? Emin olun yapacağınızı söyleyeceğiniz her yatırım ya da alacağınızı söyleyeceğiniz her varlık için sizi caydırabilecek riskleri anında sıralayabilirim. Bu fonların öncelikli hedefi ellerinde biriken bu “değer”in değer yitirmemesidir. İster altın, ister Amerikan Doları isterse başka bir finansal varlık olsun (tahvil, hisse senedi vb) bu varlıklar (yatırımlar) mutlaka değer yitirme, negatif reel getiri hatta batma riski taşırlar. Bu durumda siz bir fon olsaydınız ne yapardınız?
Aslında bu sorunun tek bir cevabı ya da doğru cevabı yok. Basit bir risk-getiri ilişkisine indirgenebilir. Ancak vade uzun olunca, fonlar devlet yönetiminde olunca bu fonların korunması da tehlikeli bir hâl alabilir. Hatta sırf bu fonlara sahip olduğunuz için sizden daha akıllı yatırımcılar tarafından dolandırılabilir, büyük zarara uğratılabilirsiniz. Hatta hatta ülkeniz bile elden gidebilir… Yok artık! dediğinizi duyar gibi oluyorum. Dilerseniz Libya olayına bir de bu gözle bakın, bütün algınızın bir anda nasıl değişebileceğine bizzat şahit olun.
Gelelim bu parayla neler yapıldığına (neler yapılabileceği kısmı stratejik önemi haiz bilgi olduğundan bu satırlarda paylaşmasam iyi olacak). Körfez ülkeleri uluslararası büyük yatırım bankalarından milyarlarca dolarlık hisse senedi alarak hatırı sayılır ölçüde (%5-%10) bu bankalara ortak oldular. Hem de küresel krizden hemen önce. Bankalar battı, değer kaybetti, devletleştirildi ve fon paraları buhar oldu. Büyük şirketlerin hisselerine yatırım yaptılar, değer kaybetti, batanlar oldu. Büyük kısmı ABD uzun vadeli kâğıtlarında olan bu fonlardan son birkaç yıl içinde ciddi miktarda kâğıttan nakde geçiş oldu. Peki, bu nakitle neler yaptılar? Bilmiyorum! Ama tahminde bulunabilirim. Gevşek yatırım ve kambiyo düzenlemelerinin hüküm sürdüğü piyasalara (ülkelere) girdiler. Köprü, baraj, liman, otoyol, demiryolu, önemli fabrika ve markaları ya satın aldılar ya da hâkim ortak oldular. Girdikleri ülkenin iş dünyasının gizli patronları oldular, arsa, arazi edindiler, maden rezervleri aldılar, siyasilerle yakınlaşarak dolaylı siyasi nüfuz edindiler.
IWG tarafından yayınlanan Santiago İlkeleri’nin ardından (2008) bu fonların ne tür bir düzenlemeye tabi olmaları gerektiği hakkında tartışmalar yoğunlaştı. Zira büyük miktarda para birçok ülke için büyük sorun olabilir. Hatta 100 milyon dolarlık bir fon ya da para bile nitelik itibarıyla siyasi paradır ve ciddi takip altındadır. Akla aykırı gelebilir ama bu kadar paranızın olması bile başınıza dert açabilir. Libya’nın ulusal varlık fonu bir hesaba göre 60 milyar dolar, bir başka hesaba göre 100 milyar dolarmış. Bilmem anlatabildim mi?
Bu fonları konu alan bir konferansa katıldım, sanırım 2007 yılıydı, bu fonların yöneticileri ve fon yöneticileri ile tanıştım, bu konuda çalışan akademisyenlerle tanıştım. Kahve molalarında derin sohbetler ettik, Avinash Persaud ile sohbet farklıydı, fotoğrafla bu anı tespit ettik. (http://www.coskunkucukozmen.com/?page_id=116). Hatta bu fonların isim babası olduğunu söyleyen Andrew Rozanov ile tanıştım, konuştuk, bana makalelerini gönderdi.
Körfez ülkelerinin ve Rusya’nın petrole dayalı, Norveç’in cari fazla, kuzey denizi petrolleri ve emeklilik fonuna dayalı, Çin’in ve Singapur’un cari fazlaya dayalı fonlarında trilyonlarca dolar var. Bu fonları yöneten profesyonel fon yöneticileri var. Hedge funds (serbest yatırım fonları), private equity funds (özel yatırım sermaye fonları) ve SWFs (ulusal varlık fonları) çoğu zaman yan yana, kol kola geziyorlar.
Gelelim ülkemize… Biz de “Türkiye Varlık Fonu (TVF)” kuruyoruz. Teklif komisyonda kabul edilmiş. Teklife göre “Başbakanlığa bağlı, ana faaliyet konusu fonların kurulması ve yönetimi olan, sermaye piyasalarında araç çeşitliliği ve derinliğine katkı sağlamak, yurt içinde kamuya ait olan varlıkları ekonomiye kazandırmak, dış kaynak temin etmek, stratejik, büyük ölçekli yatırımlara iştirak etmek için Türkiye Varlık Fonu ve bu fona bağlı alt fonları kurmak ve yönetmek üzere Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi kurulacak”. Şirket, bu düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihte ticaret siciline re’sen tescil olunacak. TVF’nin 50 milyon lira olan kuruluş sermayesi, Özelleştirme Fonu’ndan karşılanacak. Tamamı ödenmiş olan bu sermayeyi temsil eden paylar Özelleştirme İdaresi Başkanlığına ait olacak ve şirketin hisse senetleri nama yazılı olacak. TVF Gelir ve Kurumlar Vergisi’nden muaf olurken Fonun faaliyetleri KDV’den istisna tutulacak. TVF’nin başarılı olması dileğiyle.